ZAMAN TÜNELİ 10
Behlül...
Büyük küçük herkes onunla alay ederdi. O'nu kızdıracak şakalar yaparlardı. Behlül de karşılık olarak küfrederdi. O ağıza alınmayacak laflar ettikçe de zavallıyı taşa tutarlardı.
Genç, yağız bir delikanlıydı. Köy köy gezer dolanırdı. Zihinsel rahatsızlığı olduğu belliydi. .Behlül için üzülür , O'nu kızdırmak için yapılanlara anlam veremezdim...
Bir gün yine voleybol sahamızda heyecanlı maçlardan biri yapılıyordu. Neredeyse tüm öğrenciler, köyün tüm genç ve ihtiyarları sahanın etrafında toplanmıştı. Küçük çocuklar için mükemmel bir koşuşturma alanıydı. Ben de öyle yapıyordum, 'yakalamacılık 'oynuyorduk. Ben kovalıyorum arkadaşlarım kaçıyordu. Fark etmeden alandan epey uzaklaşmış ağaçların arasına dalmıştık. Onlar ağaçlara tırmanınca ben aşağıda yalnız kaldım tabii. Ağaca da çıkamıyorum. Onlar yukarıda ben aşağıda bekleşiyorduk. Elbet yorulup ineceklerdi. Tam o sırada ağacın tepesinden biri bağırdı:
_Nurcaann, koooşşş! Behlül seni kaçıracak!!!
Nasıl yani? Hiçbir şey anlamamıştım. Öylece kalakaldım...
Birden gözüm yukarıya doğru kaydı. Behlül oradaydı, bana bakıyordu.
Bulunduğumuz yer okul ve saha arasındaydı ama ne okuldan ne de sahadan görünüyordu. Çukurda kalıyorduk. Behlül hala bana bakıyordu. Önce anlam veremedim,. sonra Behlül 'ün bize doğru koştuğunu görünce ben de birden irkilip hızla koşmaya başladım .Okula yönelerek 'Anneeee!...Anneee!'diye bağırıyordum ama sesimin oradan duyulması imkansızdı. Yokuş sanki daha da dikleşmişti bir türlü tırmanamıyordum. Ben koşuyorum ama patika yolun üzerindeki taşlar ayaklarımın altından kayıyordu. Ben basıyorum taşlar yuvarlanıp gidiyor , bir türlü mesafe alamıyordum . Behlül ise giderek bana yaklaşıyordu ve sonunda yetişmişti. Uzanıp bileğimden tutmaya çalıştı ama başaramadı.
Koştukça nefesim kesiliyordu. Korkuyordum çok korkuyordum .Annemi ,babamı ve kardeşimi bir daha hiç göremeyeceğimi düşünüp ağlamaya başladım. Artık elim ayağım tutmaz olmuştu. Sanki olduğum yerde toprağı tırmalayıp duruyordum. .
Yolu bırakıp makilerin arasına daldım bu kez de yere düşmüş kuru iğne yaprakları yağ gibi kayıyor beni yavaşlatıyordu. Behlül arkamda ben önde ve neredeyse beni yakaladı yakalayacak . Toz toprak içindeydim. Arkadaşlarım ağaçların tepesinden bağırışıp duruyorlar, 'Nurcan Çabuukkk!Nurcaaannn Koooşşşş!'diyorlardı.
Okul bahçesini çevreleyen çitleri görür görmez kalan son gücümle kendimi tellere doğru attım ,yerde sürünerek çitin altından geçmeye çalıştım. Kıyafetlerim tellerin dikenlerine takılsa da nihayet bahçeye geçmeyi başardım. Sesim çıkmıyordu ama kısık da olsa annemi çağırmaya devam ediyordum. Annem de tam o sırada bahçede ipe çamaşır asıyordu. Beni görür görmez yanıma koştu. Behlül de aniden dönüp okul bahçesinin etrafındaki yoldan bize baka baka dolandı gitti. Nasıl öfkeliydi bakışları. Nefes nefese kalmıştı. Ben ise takatsiz... Kendimi annemin kollarına bıraktım. Tüm vücüdum tir tir titriyordu.
Günler sonra kahvehanedekiler bir temel çukurunun içine para atıp Behlül'ü aşağıya parayı alması için merdivenle indirmişler .Sonra da merdiveni geri çekmişler .Behlül çukurda kalmış . Akşama kadar bağırıp çağırmış. Bunu duyunca O'nun için eskisi gibi üzülemedim. Hatta 'Oh olsun !'dedim içimden .
Köylülerin bu son şakasından sonra artık buralara uğramadı.
Ben de O'nu bir daha hiç görmedim.
Eline yüreğine sağlık arkadaşım. Çok güzel yalın ve akıcı bir anlatım olmuş 👏👏
YanıtlaSil