TELEFON
Turuncu ama kırmızıya yakın koyu bir turuncuydu .En sevdiğim ve belki en çok vakit geçirdiğim oyuncağımdı Almanya' dan ,bir yaz tatilinde , halamın benden yedi yaş büyük olan oğlu getirmişti. Abimi deliler gibi çok sevdiğim için , daha önceki hediyesi , içi boncuk köpük dolu olan ve gıcır gıcır ses çıkaran turuncu köpek gibi bu çevirmeli telefonu da çok sevmiştim. Belki de daha fazla...
Seksenli yıllarda bırakın evleri , köyde bile bir tane telefon yoktu. Elektrik ve suyun olmadığı yerde telefon hayal bile değildi, ihtiyaç hiç değildi. Daha sonraki zamanlarda köy muhtarlarının evlerinde bir tane telefon olduğunu, onu da kullanmak için sıraya girildiğini ve saatlerce beklenildiğini hatırlıyorum...Hele yurt dışı görüşmelerinde bu durum daha meşakkatli olurdu, şimdi hatırlayamadığım teknik birkaç aşamadan geçilirdi .Ama benim özgürce kullanabildiğim bir telefonum vardı. İstediğim kişiyi arıyor ve onunla saatlerce konuşabiliyordum. En çok halamın oğluyla...Kendi kendime nasıl bir tiyatro repliği içinde yaşıyorsam annem yanımda biri mi var acaba diye bazen kontrole gelirdi...Saatlerce ne anlatıyordum acaba , tabii karşı tarafın yerine de cevaplar veriyor sohbeti uzattıkça uzatıyordum...
Dört beş yaşlarındaydım sanırım ve bu telefon konuşmaları artık bana yetmiyordu. Abimi görmek de istiyordum. Siyah ahizeyi kulağıma götürüyor ,numarayı tek tek özenle çeviriyor ,bir yandan diğer elimle siyah kablosuyla oynuyor ve sesin gelmesini bekliyordum...Ses ile birlikte odanın içerisinde abimin silüetini de görmeye çalışıyordum. Hatta öyle olmalıydı. Konuştuğu kişiyi görmeliydi insan , başka türlü geçer miydi bu özlem...
Daha sonraki zamanlarda Adana merkezde , televizyon mağazalarında minik ekranlar dikkatimi çekti Hah işte böyle olsa yeterdi bana. Aynı dönemlerde Almancı eniştemin evinde radyoya benzer bir şey görmüştüm ama yanında küçük siyah beyaz bir televizyon vardı , 'Ah,ne kadar güzel minicik, harika bir oyuncak.'' Benim böyle bir telefonum olsa abimle onu görerek konuşabilirdim...Tam da benim ihtiyacım olan şey böyle bir şeydi...
İki binli yıllarda 'akıllı telefonlar çoktan girmişti hayatımıza...Evet çocukken hayal ettiğim şey gerçek olmuştu...Abimle neredeyse her gün konuşuyoruz artık ,teknolojinin her türlü imkanı parmaklarımızın ucunda...Şimdi hayallerim teknolojinin gerisinde kalıyor, hatta teknolojiden uzak yerler arıyorum..
Pişman oldum sanırım...Sanki ben zihnen istemesem akıllı telefonlar icat edilmeyecekti...
Annelerin çocuklarının ellerine her fırsatta telefon verdiklerini gördükçe. hatta bunu kendi rahatlıkları için yaptıklarını fark ettikçe ..İnsanların yolda avaz avaz kendi kendine konuştuklarına şahit oldukça ve kulağımın arkasında hiç de merak etmediğim özel mevzuları beyin zarıma saldırdıkça,' _mış 'gibi renkli hayatların sosyal ağlarda gözümüze zorla sokulmasıyla, bebeklerinin yanında mevcut ama gözü ve eli telefonunda olan anneleri izledikçe , aynı odada hatta aynı koltukta oturan çiftlerin kendi telefonlarına gömülüp bir kelam etmediklerini duydukça ve yaşadıkça bizzat bu yalnızlığın acısını çektikçe ,' Ama durmuyor !'denilip emzik yerine bebeklerin eline verilen telefonlarla onların nasıl uyuşturulduklarına , ve 'Başka türlü yemek yemiyor...'muşlarına denk geldikçe , bir fincan kahve içmek için buluşan güya dostların birbirlerinin gözlerinin içi yerine başları önünde ellerinin içine yapışmış cihazları ile hasbihal ettiklerine rastladıkça ,evlerde odalara hapsolmuş birbirinden habersiz anne baba ve çocukların telefon aklını yanlarına alıp öylece gece uykuya daldıkça, hatta kendim bile 'Bi bakayım' dediğim ama bir kaç saat geçirip sonra o zaman kaybı için derin vicdan azabını yaşadıkça, o oyuncak telefonun rüzgarına kapıldığımı hissettikçe pişman oluyorum..Hem de çokkk...
Bir zamanlar benim oyuncağım olan telefonun gün gelip oyuncağı olduğumuz için , çocukluk hayalimden oldukça pişmanım...Son zamanlarda, sınırlı ve bir kere yaşayacak olduğum ömrümü telefona kurban etmemenin mücadelesini veriyorum...Bizden alan değil bize veren olması için her teknolojik aleti kullanma bilinci ile hareket ettiğimizde de bebekler, .yuvalar , dostluklar, yalnızlıklar ve hayatımız daha anlamlı olacak biliyorum...
Bir radyo etrafında toplanıp 'radyo tiyatrosu 'dinleyerek düşlere daldığım , şarkılar ve türkülerle büyüdüğüm ,çıtır çıtır yanan sobamızın sıcaklığını iliklerime kadar hissettiğim o bakir günler çok uzaklarda kaldı evet...Ama hadi hep birlikte kendimize dönelim...Birbirimize dönelim...'Nasılsın?'kelimesine hasret yalnızlığımıza ve nice yalnızlıklara dönelim...
Kimse kimsesiz kalmasın...
Ha işte o radyo tiyatrosu döneminde kalmalıydı zaman.. Dört buçuk G bizi fena halde bozdu:)
YanıtlaSil:)))ah di mi arkadaşım ,kalben aynıyız
SilKeşke zaman o yıllarda donup kalsaydı
YanıtlaSilKeşke ...
SilYine çok güzel olmuş
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim sevgili adsız:)
Sil