ZAMAN TÜNELİ 7

       Limon küfü ile  sarı karışımı  bir  rengi vardı.. Siyah beyaz  en fazla bir iki tane  fotoğrafı var  ama ben onun renkli halini zihnimin duvarlarında  tutuyorum. Babamın motosikleti geliyor gözlerimin önüne . Benim için  en tatlı ve   ilk  hatıralarımdan birinin  daha içine doğru çekiliyorum.

       Babam beni, öne  oturtturmuş ,ince çakıl taşlı  kırmızı toprak yoldan ormanın içlerine doğru gidiyoruz .

       Biz sürat yaptıkça yol tam ortasından ikiye ayrılıyor gibi oluyor.

      Yolun iki yanındaki  kocaman ağaçlar sanki    yanımızdan akıp gidiyorlar.. Artık onları gözlerimle takip edemiyorum.

       Motorun hızından kaynaklı rüzgar yüzüme , alnıma, ,göğsüme   çarpıyor.

       Zamanın önemi yok, uzun kısa ne farkeder  ki .Ben halimden memnunum .Hayli bir vakit gidiyoruz.  Nihayet aradığı  gibi bir yer buluyor  demek ki  duruyoruz. 

       Çam ağaçları, murtlar, zambaklar, Kırmızı toprak zeminden fırlamış yuvarlak taşlar, yere düşmüş kuru iğne yapraklar. Akdeniz'in bakir  ormanı.

       Babam motorunun yanında uzanmak  için çoktan  sergisini eline almış bile. Pilli  kocaman radyosunu  da getirmiş . Sergisini serip uzanıyor,  radyoyu  açıyor  Ormanın sessizliği içinde dağılan müzük sesinin  o ana kattığı ambiyansla şekerleme yapmak üzere.

       Ben o ağaçtan o ağaca koşturup makilerin etrafında dolanıyorum;  hangi oyunun , hangi hayalin   peşindeyim acaba...

       Birden bir ses dikkatimi   çekiyor:

       Bir kaplumbağa hışırtılarla  çalılıkların arasından çıkıveriyor, Birbirimizi  farketmemiz  uzun sürmüyor tabi. Beni görünce her ne kadar başını içine çekip saklansa da tepesinden ayrılmıyorum. O da daha fazla dayanamayıp kaçmanın derdinde yürümeye başlıyor.  Hoop üzerine oturuyorum.Aaaa  ama o beni hiç de   umursamayıp  ilerlemeye devam etmesin mi!

         O kadar mı  küçüğüm  tosbik mi  çok büyük hiç bir fikrim yok, ben motosikletimi bulmuşum , gidiyorum...    

    

      

   

     

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar